Erkekler kadınlara göre iki kat daha fazla horluyor
Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Egemen Bıçakçı, horlamanın uyku bozukluğuna neden olduğunu belirterek, erkeklerin kadınlara göre iki kat daha fazla horladığını söyledi.
Horlamanın en fazla 45 ile 65 yaş aralığında görüldüğünü dile getiren Bıçakçı, “Yapılan araştırmalara göre yetişkinlerin yüzde 40’ı horluyor ve horlama en fazla 45-65 yaş aralığında görülüyor. Erkekler kadınlara göre iki kat daha fazla horluyor. Türkiye’ye ilişkin verilerin de yer aldığı araştırmada Türkiye’de her dört evden birinde horlama sorununun yaşandığı ortaya çıktı. Uykuda ölüme yakalanabilinir” dedi.
Horlamaya neden olan uykusuzluğun bütün günü olumsuz yönde etkilediğine de vurgu yapan Bıçakçı, “Gündüzün nasıl geçeceği geceden bellidir. Sabahları baş ağrıları, yataktan çıkmakta isteksizlik ve ellerimizi yıkarken aynaya baktığımızda kızarmış gözler günün hiçte iyi geçmeyeceğinin habercisidir. Bütün gece farkında olmadan sık sık uyanmalar, nefes almak için artan efor ve organların oksijensiz kalmaları adeta bir gece savaşı gibidir. Hasta uyuyamamıştır, uykusuz kalmıştır ve sabah baş ağrıları ve tekrar uyuma isteği ile yataktan çıkmak zorundadır. Doğal olarak gece dinlenememiş organizma güne daha başlamadan yorgun ve bitkin girecektir” diye konuştu.
Uykunun insanın ruhsal, sosyal ve fiziksel yaşamı için olmazsa olmazlarından olduğunun altını çizen Bıçakçı, “Sağlıklı bir uyku gün içinde kendimizi iyi hissetmemize, çevremizdekilerle iyi diyaloglar kurmamıza, kısaca ruhsal durumumuzun dengede kalmasına yarar. Uykunun herhangi bir evresinde ortaya çıkan bir uyku bozukluğu ikincil depresyona veya altta yatan gizli kalmış depresyonun ortaya çıkmasına sebep olacaktır. Hareket ve çalışma için gerekli olan fiziksel durumumuzda yine iyi bir dinlendirici uykunun etkisi altındadır. El, kol ve bacaklarımızın düzenli koordinasyonu da iyi bir uykudan geçmektedir. Böylece bütün gün içinde yaşadığımız her anda gecenin etkisi olumlu veya olumsuz olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle oturur durumda gazete veya kitap okurken, televizyon izlerken, sinema veya toplantıda öğleden sonra uzanınca, trafikte kırmızı ışıkta beklerken ve uzun yolculuklarda kısa sürede eğer uyuklama isteği geliyorsa mutlaka bir uyku bozuklukları merkezine başvurmakta fayda vardır” dedi.
Uyku apne sendromunun nedenine değinen Bıçakçı, şöyle devam etti:
“Uyku apne sendromu uyku sırasında üst hava yolunun tekrarlayan tıkanmalarıdır. Genel olarak nüfusun yüzde 1 ile 5’inde görülmektedir. Bu sendromun belirtileri; horlama, gündüz aşırı uyku hali ve tanıklı apnedir. (Yatak arkadaşı tarafından fark edilen hastanın uyku sırasında nefesinin durduğu, sonra birden başladığı uykuda nefes durmalarıdır). Birçok çalışma uyku apnesinin hipertansiyon, diyabet, obezite (aşırı şişmanlık), kalp damar hastalığı, inme ve kalp yetersizliği gibi birçok hastalıkta rol oynadığını göstermiştir. Uyku apnesi hastalarının genel şikayetleri şöyledir; sabah baş ağrıları, konsantrasyon güçlüğü, halsizlik, isteksizlik, kilo almaya yatkınlık, efor kapasitesinde azalma, gece terlemesi, ağız kuruluğu ve gece sık idrara çıkma vb. Teşhis için hastalara polisomnografi denilen bir test yapılır. Bu test için hastaların uyku bozuklukları merkezinde bir gece kalması gerekmektedir. Günümüzde kesin bir tedavisi olmamakla beraber hastalığın bütün olumsuz etkilerini ortadan kaldıran, dünyaya yeniden geldim dedirten tedavi yöntemleri mevcuttur. Hastanemizde uyku tedavi merkezi bulunmaktadır.”
Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Egemen Bıçakçı, horlamanın uyku bozukluğuna neden olduğunu belirterek, erkeklerin kadınlara göre iki kat daha fazla horladığını söyledi.
Horlamanın en fazla 45 ile 65 yaş aralığında görüldüğünü dile getiren Bıçakçı, “Yapılan araştırmalara göre yetişkinlerin yüzde 40’ı horluyor ve horlama en fazla 45-65 yaş aralığında görülüyor. Erkekler kadınlara göre iki kat daha fazla horluyor. Türkiye’ye ilişkin verilerin de yer aldığı araştırmada Türkiye’de her dört evden birinde horlama sorununun yaşandığı ortaya çıktı. Uykuda ölüme yakalanabilinir” dedi.
Horlamaya neden olan uykusuzluğun bütün günü olumsuz yönde etkilediğine de vurgu yapan Bıçakçı, “Gündüzün nasıl geçeceği geceden bellidir. Sabahları baş ağrıları, yataktan çıkmakta isteksizlik ve ellerimizi yıkarken aynaya baktığımızda kızarmış gözler günün hiçte iyi geçmeyeceğinin habercisidir. Bütün gece farkında olmadan sık sık uyanmalar, nefes almak için artan efor ve organların oksijensiz kalmaları adeta bir gece savaşı gibidir. Hasta uyuyamamıştır, uykusuz kalmıştır ve sabah baş ağrıları ve tekrar uyuma isteği ile yataktan çıkmak zorundadır. Doğal olarak gece dinlenememiş organizma güne daha başlamadan yorgun ve bitkin girecektir” diye konuştu.
Uykunun insanın ruhsal, sosyal ve fiziksel yaşamı için olmazsa olmazlarından olduğunun altını çizen Bıçakçı, “Sağlıklı bir uyku gün içinde kendimizi iyi hissetmemize, çevremizdekilerle iyi diyaloglar kurmamıza, kısaca ruhsal durumumuzun dengede kalmasına yarar. Uykunun herhangi bir evresinde ortaya çıkan bir uyku bozukluğu ikincil depresyona veya altta yatan gizli kalmış depresyonun ortaya çıkmasına sebep olacaktır. Hareket ve çalışma için gerekli olan fiziksel durumumuzda yine iyi bir dinlendirici uykunun etkisi altındadır. El, kol ve bacaklarımızın düzenli koordinasyonu da iyi bir uykudan geçmektedir. Böylece bütün gün içinde yaşadığımız her anda gecenin etkisi olumlu veya olumsuz olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle oturur durumda gazete veya kitap okurken, televizyon izlerken, sinema veya toplantıda öğleden sonra uzanınca, trafikte kırmızı ışıkta beklerken ve uzun yolculuklarda kısa sürede eğer uyuklama isteği geliyorsa mutlaka bir uyku bozuklukları merkezine başvurmakta fayda vardır” dedi.
Uyku apne sendromunun nedenine değinen Bıçakçı, şöyle devam etti:
“Uyku apne sendromu uyku sırasında üst hava yolunun tekrarlayan tıkanmalarıdır. Genel olarak nüfusun yüzde 1 ile 5’inde görülmektedir. Bu sendromun belirtileri; horlama, gündüz aşırı uyku hali ve tanıklı apnedir. (Yatak arkadaşı tarafından fark edilen hastanın uyku sırasında nefesinin durduğu, sonra birden başladığı uykuda nefes durmalarıdır). Birçok çalışma uyku apnesinin hipertansiyon, diyabet, obezite (aşırı şişmanlık), kalp damar hastalığı, inme ve kalp yetersizliği gibi birçok hastalıkta rol oynadığını göstermiştir. Uyku apnesi hastalarının genel şikayetleri şöyledir; sabah baş ağrıları, konsantrasyon güçlüğü, halsizlik, isteksizlik, kilo almaya yatkınlık, efor kapasitesinde azalma, gece terlemesi, ağız kuruluğu ve gece sık idrara çıkma vb. Teşhis için hastalara polisomnografi denilen bir test yapılır. Bu test için hastaların uyku bozuklukları merkezinde bir gece kalması gerekmektedir. Günümüzde kesin bir tedavisi olmamakla beraber hastalığın bütün olumsuz etkilerini ortadan kaldıran, dünyaya yeniden geldim dedirten tedavi yöntemleri mevcuttur. Hastanemizde uyku tedavi merkezi bulunmaktadır.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder