Sayfalar
▼
29 Ekim 2014 Çarşamba
Sanatın İşlevi!
Sanat, insanın dünyayı ve yaşamı değiştirerek yaşanılası hale getirmesi, güzelleştirmesidir.
Yaşam, doyumsuz ve güzelse, bilin ki, bunda sanatçıların etkisi ve katkısı, yadsınamayacak denli çoktur. Bugünlere insanlık; mimarideki, şiirdeki, öyküdeki, romandaki, resimdeki, yontudaki , müzikteki güzellikleri özümseyerek geldi. Bilimsiz, uygulayımsız uygarlık olur mu? Olmazsa, sanatsız hiç olmaz. Sanat, güzelliklerin dışavurumudur başka bir anlamda. Her insanda güzellik duyusu vardır ama yaratıp değiştirenler, yalnızca sanatçılardır.
İyi ama nasıl sanatçı olunur? Doğuştan gelen eğilimler yetenekler, yadsınamaz ama sanat ve güzelduyu için eğitim gereklidir. Eğitilmezse sanat yetenekli insan, yapsa yapsa ilkellerin yaptığını yapar. Ne çizerse çizsin. ne boyarsa boyasın, hiçbir zaman sözüm, Pablo Picaso’nun çizdiğini, onun boyadığını boyayamaz. Ne kadar uğraşıp özense de Nazım Hikmet gibi yazamaz. Öyleyse bir insan, yazar olup da öykü ve roman yazmak istiyorsa, o konuda hem eğitim almak zorunda, hem de öykü ve roman okumak zorunda. Kişi, Yunus’u, Karacaoğlan’ı, Pir Sultan Abdal’ı,Nazım Hikmet’i Orhan Veli Kanık’ı, Oktay Rifat’ı, Melih Cevdet Anday’ı, Fazıl Hüsnü Dağlarca’yı okuyup sindirmeden ozan olamaz sözgelimi. Bunun gibi, Sait Faik’i, Burhan Günel’i okumadan öykücü; Yaşar Kemal’i, Talip Apaydın’ı, Fakir Baykurt’u okumadan da romancı olamaz sözün hakçası. Bunlar yetmez ayrıca, yabancı ozanları, yazarları da okuyacaksın anlayıp haz duyarak. Resim ve yontu sergilerini izleyecek, dinletilerde kulağını eğiteceksin eğer sanatçıysan, sanatçı olmak istiyorsan. Mimarlık örnekleri, usunda ve yüreğinde olacak.
Sonra en önemlisi, Türkçeyi sevecek, Türkçeyi iyi bileceksin. İnsan, diliyle sanatçı olur, bunu unutmayacaksın. Yalnız sanatçı değil, ana dilini iyi bilmezsen, ana dilini sevmezsen, düşünür de, aydın da olamazsın ayrıca. Çünkü insan, diliyle düşünür, diliyle sever, diliyle yaşadığını ayrımsar, bunları bilmezsen, sen hiçbir zaman sanatçı olamazsın. Unutma, insanın dili, kimliği kişiliği, hatta onurudur. Kimliksiz kişiliksiz ve onursuz sanatçı olunmaz. Eğer ulusaldan evrensele gitmek isteyen bir sanatçı olmak istiyorsan, önce Türkçeyi sevip Türkçeyi iyi bileceksin. Dille sanat arasında hiç kopmaz sapa sağlam bir bağ vardır. Üretip yarattıkların, özekinin içinde değerlendirilecektir. Sanatçı yoz olmaz. Sanatçı köküne kökenine bağlıdır, özgelere özenip öykünmez. Özüne uzak, özgeye yakın olanlar, hiçbir koşulda sanatçı olamazlar.
Bir de sanat, sanat için mi, toplum için mi tartışması var. Sanat, yaşamı değiştirip geliştirerek güzelleştirdiğine göre, hem sanat içindir, hem de toplum içindir. Başka türlü usavurma, saçmalık olur çünkü iyi, doğru, güzel olan her türlü yaratı ve üretim, toplumun yararına olmaktadır. O nedenle, sanat elbette toplumun yararına olan bir etkinlik sayılmalıdır. Ancak, güzelliklerden uzaklaşmadan yararlı olmak zorunluluğu vardır sanatın. Salt bir düşünceyi yansıtmayı amaçlayan sanat, özünden sapmış olur bence. Çünkü sanatın özü, çirkinliklerden, kötülüklerden, bencilliklerden, düşmanlıklardan arınmıştır. Bir başka anlamdaysa, iyilik ve güzelliktir sanatın özü. Sevgidir en önemlisi. Yüreğinde sevgi olmayan, sanat üretemez. Sevgiyse, hem barışın, hem de uygarlığın yoludur. Nerede sanatta ilerlemiş bir ülke varsa, orada uygarlık gelişmiştir. Ora insanları erinç bulmuş gönenmiştir. Çünkü sanatın işlevi, insana yöneliktir açık açık. Ama doğa bütünlüğü içinde insana yönelik.
Sanatçılar ve sanatseverler, savaşa karşı olurlar. Çünkü savaş, hem güzelliklerin iyiliklerin, hem de yaşamın düşmanıdır. Ölümle, yıkımla, düşmanlıkla, hatta karanlıkla sanat olmaz. Sanat, her zaman açıklığı ve aydınlığı sever. Sanatçıysa, karanlığa karşı duran insandır. Çünkü karanlık demek, mutsuzluk ve umutsuzluk demektir. Mutsuzluk , umutsuzluk içindeyse var olma yeteneği kalmaz güzelliklerin anası olan sanatın. Hep iyilik, hep doğruluk, hep güzelliktir sanatın amacı. Özünde insan vardır, insan ve çevresi için varlığını sürdürür. Gören görür, bilen bilir, seven sever sanatı. Sever ve değişir, gelişir, uygarlaşır.
Öyleyse okullarımızda önem vermemiz gerekiyor sanata, güzelliklere öncelikle, eğer ucube, “onda ne var, onun en iyisini ben çizebilirim, “ ayıp ve utancına düşmek istemiyorsak. Çocuklarımızı güzelduyu ile sanatla eğitmeliyiz. Onların güzel sanatları sevmeleri için öz sezgisel, güzel duyusal yetenek ve eğilimlerini geliştirmeliyiz. Tanımlar ve tanıtmalarla uğraşacağımıza sanatın her dalını örneklerle yaşatmalı, uygulamalarla güçlendirmeliyiz. Ağaç yaşken eğilir demiş atalarımız, unutmayalım, her bilgi ve beceri çocuklukta gelişir. Örnekleri var, Suna Kan, İdil Biret, Bedri Baykam, önce çocukluktan yetiştirildiler, ondan sonra ünlendiler. Unutmayalım, sanat, işlersen sanat olur. Neyi işlersen,- öyle denkgele değil,- tasarlı, amaçlı ve kurallı işleyeceksin. Emek vermeden, gelişigüzel çalışırsan, üç gün sonra ürettiklerin sokağa atılır, yalnız emeklerin değil, umutların da boşa gider. Anlamadan, öğrenmeden hiçbir şey olmaz, değil ki sanat ola. Özellikle ozanlara söylüyorum, sözcükleri sıralamakla şiir yazılmaz, ozan olunmaz. Ozan, güzel sanatların her dalından bal emmiş olacak ki, ozan olsun, kalıcı şiir yazsın.
Sanatın en önemli işlevi, insanı insan etmektir her şeyden önce. Eğer istiyorsa, ozanı da ozan eder. Öyleyse, insan olup da insanca yaşamak istiyorsak, kendimize önem verdiğimiz kadar sanata da önem vereceğiz uygar ulusun uygar bireyleri olmak için. Sanat, çağcıl, seçkin, ergin ve yetkin olmak için de önemli ayrıca. Kim örnek gösterilmek istenmez? Barbarlar, sanat düşmanıdır öteden beri. Barbar olmak mı, uygar olmak mı? Uygar olmaksa, sanatı sevelim, sanatla varsıllaşalım. Sanatçıların değerini ve önemini bilelim, onlara karşı hiçbir zaman sevgimiz saygımız eksilmesin.
Rıza YETİM

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder