Sayfalar

11 Ocak 2015 Pazar

Vesayetin Bedeli



Kısa günün kârı hesabıyla yürütme erkinin,sahip olunan kamu gücünü fiilen icra eden memur ve bürokrat sınıfını “ siyasi vandalizm ” felsefesi ile etki ve tesir altına alarak yazılı hukuk kuralları ve uygulamada sabit olan teamüllerin aksine ulusal ve uluslararası mevzuatlara göre açıkça suç unsuru taşıyan eylem ve işlemlere mecbur ederek “ 17/25 aralık operasyonları sonrasında kamuoyunun yakinen ve bizzatihi şahit ve malumat sahibi olduğu uluslararası düzeyde kara paranın mevcut bankacılık sistemi içinde aklanması tezgahında görüldüğü üzere “ ilgili ve yetkili tüm kamu birimlerinin ve aktif çalışanlarının siyasi baskı,tehdit,yıldırma yada kamu otoritesinin emriyle icra edilen illegal eylemlerinin neticesinde ortaya çıkan ve kademeli olarak paydaşlara dağıtılan kâr havuzunda oluşan kirli paradan nemalandırmak yani amiyane tabirle doğrudan rüşvet vererek hukuk dışı olarak yaptırılan tüm bu icraatların son dem de ki faturası “ tuzu her dönem her daim kuru olan ve hiçbir vakit yaş tahtaya basmama ve dünya yansa hakim olduğu saltanatından çöp dahi zayi etmeme hususunda kabiliyeti kati olan kamu idaresinin nöbetçi sahiplerinin şaşa ve debdebe üzerine inşa ettikleri sahte saltanatları değil,bu coğrafyanın asıl sahipleri olan bir milletin evlatları “ uzun yıllar boyunca ayağın pranga vurulmuş mahkum misali “ yediden yetmişe ödemek durumunda kalacaktır.


“ 3Y ( yolsuzluk-yoksulluk-yasaklar ) ile mücadele edecek partimizin siyasi program ve mevcut politikası bu formül üzerinde şekillenecektir “ vaatleriyle umutsuz çaresiz yönetme kabiliyeti haiz olmayan ve neredeyse yarım yüzyıldır sadece belli bir klişe üzerinde siyaset ve çözümden ziyade sadece laf üretmekle makam ve mevki adına koltuklarını sağlamlaştıran kısır bir döngü içerisinde hareketsiz kalmaktan artık kangren noktasına gelmiş askeri vesayetin ve devlet adına asayişi ve güvenliği temin ediyorum gibi boş laflarla kamu yönetimi bölge bölge illegal yapılanmaların ve mafya artıklarının ellerine peşkeş çekilmiş “ yapanın vuranın çalanın “ yanı kâr kaldığı hesapsız ve sahipsiz bir Türkiye batağından ve tüm bu çalkantılı dönemin siyasi müsebbibi olarak görülen koalisyon ortaklığı ihtimalinden tabir yerindeyse bıkmış ve usanmış olan bir milletin teveccuhünü çok kısa bir süre içinde kazanarak elde ettiği politik başarının ardından ekonomik çalışma ve programlara ağırlık verilerek geçirilen ilk iki dönemi hariç tutarsak özellikle kendilerinin ustalık dönemi olarak ifade ettikleri 2011 genel seçimi sonrası elde edilen % 50 bandına yakın oy ortalamasının da verdiği rehavet ve güven ortamının akabinde “ kamu idaresi içinde parti merkezli olarak kurgulanan yönetim zihniyetinin ülkenin her bir sathında yaygınlaştırılmış olmanın ve anayasa gereği birbirinden kesin ve kati çizgilerle ayrılmış ve her birinin diğerine karşı denetim üstünlüğünün olduğu ve bu şekilde bir çeşit otokontrol hakimiyetini sağlayan kuvvetler ayrılığı ilkesi içinde var olan “ yasama yürütme ve yargı “ bağımsızlığının,çıkarılan nitelik itibariyle anayasaya suç teşkil eden ısmarlama yasalarla yürütmenin lehinde güçlendirilmesi ve böylece hakim güç olan yürütmenin yani hükümetin yasama organını kendi şahsi çıkar ve menfaatlerine yönelik yasal düzenlemelerin vakit kaybedilmeden yapılması noktasında hızla çalıştırılması ve yürütme gücünün yasal ve anayasal denetimi yapmak vazifesi olan yargı erkinin de tamamen yürütme gücünün otoritesi ve güdümü altına alınarak iktidar aleyhinde hiçbir adli işlem yapamayacak şekilde siyasallaştırılması ve böylece tek adam otoritesine dayalı tek parti devleti hegamonyasının fiilen ve resmen Türkiye Cumhuriyeti Devleti idaresinin üzerine tek kelimeyle çökmüş olmasının neticesinde her şeyin en iyisini en güzelini en doğrusunu ve en mükemmelini yaptığını zan ve iddia eyleyen tek şahıs ve etrafına kümelediği danışmanlar tayfasının dümeninde güzel ülkem sonu belirsiz ve uluslararası arenada çok tehlikeli dipsiz mecralara sürüklenirken,ırak hükümetinin petrol ihalesinde tek taraflı olarak Türk menşeili firmalara karşı uyguladığı süresiz ambargo örneğinde olduğu gibi ben merkezli sorumsuz yönetim anlayışının fevri uygulamaların kaçınılmaz sonucu olarak ağır ticari siyasi ve bir sonra ki süreç olan hukuki bedelleri Türkiye Cumhuriyetinin tüzel kişiliğine ve bu devletin aziz evlatlarına ödettirilmek gibi acı bir reçeteyle karşı karşıya kalmak uzak bir ihtimal olmasa gerek


Göstere göstere gelen ve bu noktaya gelinceye kadar toplumun hemen her kesinimi ki özellikle hamasi söylemlerle oy devşirdiği ve sonrasında utanmadan “ biz olmazsak siz de yoksunuz sizler varlığınızı bizlere borçlusunuz “ gibi boylarından büyük laflarla açıkça tehdit ettikler ve her seçim döneminde sabit varlıklarını daha da sabitleme adına “ potansiyel oy sağmalı “ olarak gördükleri mütedeyyin kesimleri ve sosyolojik farklılıklar ve çeşitlilikler içinde toplumsal barışın kaynaşmanın ve bu bağlamda sağlanan huzur ortamının kılcallarını teşkil eden farklı ritüellere dayalı cemaat cemiyet dernek vakıf gibi sivil toplum örgütlerini kullanan ve hatta saf ve temiz duygu,beklenti,ümit ve umutlarını sömüren “ çok partili hayata geçildikten sonra en az 10 yılda bir fasılasız olarak tekrarlanan askeri vesayet ve ara rejim müdahalelerinden usanma noktasına gelmiş tüm toplularının “ milli iradenin varlığını gölgelemeyecek ve idari sisteme dışarıdan müdahale etmeyecek demokratik bir sistem beklentisi “ üzerinden de hareket ederek sözde darbe döneleriyle hesaplaşılıyor hesabıyla zahiren göstermelik olarak açılan kamu davaları neticesinde hasta yataklarından kaldıran ölüm döşeğinde bulunan ve neredeyse cezai ehliyet açısından akıl sağlıkları dahi yerinde olmayan 12 eylül darbesinin tepe isimlerinden hayatta alan iki generalini yargılayıp rütbelerini söktürerek “ 80 yılında yapılan müdahaleden ve sorumlularından hesap sorduk diyecek kadar reklam üzerine bina edilmiş tabela siyaseti müstahsili olan bu zihniyet darbe dönemiyle sözde hesaplaşıyorum naraları atarak liberal ve sağ kesimin oylarını toplarken “ o döneme ait olan 82 anayasasının hak ve özgürlükleri kısıtlayıp sınırlandırarak ve demokratik anlamda çoğulculuğu reddeden sayısız uygulama ve hükümlerini “ değiştirme adına 12 yıl süresince tek bir adım dahi atmadan taassub otoritesine dayalı mevcudiyetini bu anayasal kılıfların ardına saklanarak güçlendirdi..


Öyle görünüyor ki,yalan dolan zarar ziyan isyan iftira ihanet gibi sivil siyaset mitolojisiyle bağdaşmayan kırk türlü illegal eylemlerin,cebri ve fevri işlemlerin akabinde varlığını garanti altına alan tek adam otoritesi ve etrafında kümeleşen nema sevdalısı yandaş taifesi ve tamamını gölgeleyen hanedanlık ahalisi ile Türkiye Cumhuriyetinin varlığına musallat olan idare kısa ve uzu vadede bu topluma çok daha ağır bedeller ödetecek..


Çözüm süreci adı altında devlet egemenliğinin şahsiyet ve onurunu ayaklar altına alarak çapulcu sürüsü militanlarını resmi devlet idaresi seviyesinde muhatap kabul ederek sonrasında bölge halkının oy potansiyelini lehine çevirme gayesi ile 40 yıldır yapılan fiili mücadelenin semeresinin nerdeyse alınacağı ve örgütün mâli,askeri,siyasi ve ideolojik anlamada ülke sınırları içinde varlığının tamamen bitme noktasına getirildiği ve kandil sırtlarında üç peş kaya parçasının arasına hapsedildiği özet olarak bu millete ve devlete uluslararası terör besleyicilerinin gözetim ve hamiliğinde musallat olan kanlı örgütünün her yönüyle bitme noktasına getirildiği bir dönemde “ devlet adına doğrudan görüşmeler yaparak bölge üzerinde yaşayan kürt vatandaşlarının akıbeti geleceği ve belki de kaderlerini “ militanların ve elebaşlarının insafına terk etme ihanetini gösteren ve bu uğurda kapalı kapılar ardında sayısız taviz ve vaatlerde bulunan acem işbirlikçisi diktatoryal sivil görünümlü vesayet idaresi “ kan ve göz yaşı dindi artık çatış olmuyor ve barış yakındır “ gibi kulağa hoş gelen söylemlerle bölge üzerinde var olan devlet egemenliği ve otoritesinin hukuken ve fiilen bitirme ve bdp bölgesinin tamamının idaresini militan tayfasına terk etme acziyetini çözüm süreci olarak yutturmaya çalıştıkları dönemim sonunda “ karşılarında devlet otoritesi olarak bayat içi boş köhnemiş teslim olmuş oy için adeta yalvaran şerefi ve haysiyeti ayaklar altına inmiş bir kukla iktidar olmasından dolayı “ iyiden iyiye arsızlaşan varlığını bitirmek yerine lojisitk askeri mühimmat teçhizat personel iaşe ve hepsinden önemlisi saha ve alan genişlemesi açısından rahat bir dönem geçirmenin de sağladığı huzur (!)ı ortamının neticesinde kurulduğu günden bu tarafa 84 ten beri tarihinin en güçlü ve operasyonel seviyesine ulaşan terör örgütünün “ bu tarihten sonra 2011 – 2014 arası geride kalan 3 seçimden de terör örgütüyle yürütülen pazarlığın bölge insanı üzerinden siyasi kazanımlarını alan parti ve başında bulunan otoritenin “ tüm bu siyasi kazanımlarının ardından örgüte verdikleri bilinen yada bilinmeyen söz ve tavizlerin bir an önce hayata geçirilmesi ve örgüt elemanlarının bölgesel otorite içinde söz sahibi olma isteklerinin frenlenmesi yada çözüm adı altında yapılan görüşmelerin aksatılması durumunda tarihinin hiçbir döneminde olmadığı kadar güçlenen ve yine hükümetin bir icraatı olarak sınır bölgemizi mesken tutan ışıt belası bahanesiyle uluslararası başat güçlerden “ ağır silah ve mühimmat takviyesi “ alan ve bu yönüyle dağlarda gezen teröristten ziyade profesyonel ordu birliklerini andıran pkk terör örgütünün “ hükümet ile yaptığı sayısız müzakerelerin sonunda geri adım olarak nitelendireceği “ herhangi bir eylem sonrası tekrar ve yeniden başlaması muhtemel olan taaruz ve fiili saldırılardan en fazla zararlı çıkacak olan maalesef ki yine bu milletin aziz evlatları olmayacak mıdır ?


Yetki ve sorumluluk birbiriyle eşdeğer olan iki kavramdır.her şahıs,kurum yada kuruluş yetkisi mislinde aynı derecede sorumludur bugün ülke idaresini tekelinde bulunduran güruh yasa gereği sahip oldukları yetkilerle saltanat ve hükümranlıklarının sefasını sürerken bu süre zarfında mesuliyetleri dahilinde olan tüm işlerin aynı ölçüde sorumluluklarını da üstelenmek durumundadır.


Maç kazanılınca şahsi başarısını ön planda tutan ama maç sonu istediği sonucu alamayınca takım oyuncularında kabahat bulan uyanık teknik adamlar gibi bu ülkeyi ateşe attıktan sonra Çankaya tepesinin seyir terasından olan biteni uzaktan seyretme arzusu ütopik bir hayal mahsülünden başka bir şey değildir..her kim kamu adına sahip olduğu yetkiyi kullanma yada kullanmama noktasında hata yada noksanlık yaptı ise yahut ihmal yada suistimale sebebiyet verdiyse bunun bedelini er geç kamu adına ödeyecektir ki devlet ve dahi millet Varolsun…..


Aksi bir durumda “ adalet dümeni olamayan idare gemisinin batması adettendir “ ifadesinin özet mahiyetinde işaret buyurduğu gibi / bir yiğit vardı gömdüler şu karşı bayıra türküsü eşliğinde ki ( Rabbim öyle bir gün göstermesin ) egemenliğimizin mevcudiyeti 2023 yılını hedef gösteren basiretsiz zihniyetin şovanist eylemleri karşısında inkıtaya uğrayabilir….




Malum-u İlam
pembekonak@hotmail.com
http://twitter.com/rasyonelboyut

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder